Şirin, Sakin, Huzurlu, Sıcak: Ohrid, Makedonya!

Merhabalar!

Daha önceki yazılarımı takip ettiyseniz biliyorsunuz; 10 günlük bir Balkan turundaydık ve en son Hırvatistan'da kalmıştım. Hırvatistan'dan sonraki durağımız Kotor ve Budva (Karadağ) ardından ise Durres (Arnavutluk) 'e geçmiştik. Yalnız oralarda not tutmaya fırsat bulamadığım (daha çok üşendim.) için ve turun üzerinden 2 ay geçince yazmaya çalışmak çok zor oluyor. Ama elimden geleni yapıp yazacağım! :)

Bugün ise Makedonya'da en çok beğendiğim, en şirin, en sakin duraklardan biri olan Ohrid'i anlatmaya çalışacağım. Ohrid için yapılabilecek en güzel ifadeyi Makedonlar şu cümleyle yapmış. "Cennet yaratılırken bir damla yeryüzüne düşmüştür, bu damlanın da Ohrid olduğu söylenir!" Sanırım daha fazla üzerine bir şey söylemeye gerek yok. :)



Deniz seviyesinden 700mt yükseklikte bulunan göl, Avrupa'nın en eski ve en derin gölüdür. Derinliği 286mt'yi bulan göl, dünyadaki en berrak suya sahip ilk 4 gölden biridir. Bu özelliğiyle göl, 1979 yılında Unesco Kültür Mirası Listesine eklenmiş. Ardından 1 sene sonra 60.000 nüfusa sahip tüm kent aynı listeye dahil olmuştur!
Bir dönem Osmanlı himayesinde bulunan kentte Osmanlı izlerini fazlasıyla görmek mümkün. Günümüzde ise o zamandan 10 cami ve 1 tekke kalmıştır. Ohrid her ne kadar bir Osmanlı kenti olsada Hristiyanlık içinde önemli bir merkez olmuş. Bu küçücük kentte, günümüzde 40 civarında kilise bulunmakta. Bu sayının fazla olmasının en büyük nedeni ilk Makedon devletinin kurucusu Çar Samoil'in göl kıyısında, yılda kaç gün varsa o kadar kilise inşa etmesiymiş.

Biz Ohrid'e Ağustos ayında gittik. Hava hafif bulutluydu, tatlı bir serinlik vardı. Ohrid denize uzak olan Makedonlar için bence vazgeçilmez bir fırsat! Sahil kıyısındaki başarılı ve pahalı olmayan mekanlarıyla yaz aylarında listeye eklenebilir bir seyahat noktası! Şehir ise diğer Makedon kentlerinden daha turistik. Bu nedenle bir tık daha pahalı diyebilirim.

Öğlene doğru oraya vardığımızda daha doğru düzgün kahvaltı etmemiştik ve bir börek hiç fena olmaz diye düşünüyordum. Birkaç dükkana sorduktan sonra herkesin ortak cevabı pazar yerinin yakınındaki börekçi oldu. Fiyatlar uygun ve lezzet olarak da gerçekten başarılı. Ayrıca oradaki çalışan arkadaşta Türkçe biliyordu. :)


Kahvaltıyı yaptıktan sonra şehir merkezinde yürümeye başladık. Güzel, şirin ve çoğu hediyelik eşyaları bulabileceğiniz bir çarşısı var. Çay içmek için bir çay ocağı görüyoruz adı "İstanbul" ve hemen ilerisindeki bir fırından "Trileçe" alıyoruz. Çok lezzetli ve bir o kadarda hafif olan bir tatlı bu. Çarşıda o kadar çok fazla Türk'e rastlıyoruz ki kimisi tek başına, kimisi tur ile gelmişler. Makedonya'nın bizlere vizesiz olması ve ucuz bir ülke olması burayı popüler bir durak haline getiriyor.









Bu şehri gezerken yapılabilecek en güzel şey şehirde kaybolmak, rastgele gezmek. Tabi önceden ufak bir araştırma yapmak yararınıza olacaktır. Bu her şehir için geçerli. :)
Bizde başladık sokaklarda rastgele dolaşmaya. Kendinizi hiç yabancı bir ortamda hissetmiyorsunuz. Sokaklar, evler tamamen tanıdık. İlk durağımız Plaosnik Kilisesi oluyor. Merkezden yol biraz uzun ama yürümesi çok zevkli.




Kiliseyi görünce bütün yorgunluğumu unuttum diyebilirim. Mükemmel bir yerde konumlanmış olan kilisenin harika bir manzarası var.

Yaklaşık 20 - 25 dakikayı kilisenin bahçesinde oturup dinlenerek, tabi ki fotoğraf çekerek geçirdik. Birkaç merdiven yukarısında ise bir seyir terası var. Gerçekten doğal güzellik.


Buradan ayrıldıktan sonra ise kaleye tırmanmaya başlıyoruz. Kaleye yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüş ile ulaşabiliyorsunuz. Kaleye giden yolda büyük bir inşaat görüyoruz. Ormanların arasında büyük bir yapı. Umuyorum bizdeki gibi rant yoluyla yapılan otel vs. benzeri bir yapılaşma değildir.


Kaleye giriş ücretli ama yaklaşık 0.50€ gibi ufak bir ücret. Kaleden ayrılıp bir şeyler yemek için merkeze doğru yol alıyoruz. Bu arada merkeze gidene kadar çok güzel kiliseler var. Dediğim gibi burası biraz plansız gezilecek bir şehir. Sadece kaybolun ve bol bol fotoğraf çekin!


Akşama doğru hava biraz bozmaya, rüzgarda kendisini hissettirmeye başlıyor. Tabi haliyle göl de hareketleniyor. Ama bu benim için güzel bir fırsat! Hemen fotoğraflamaya çalışıyorum.


Akşam yemeği için çarşıyı geçip, gündüz çay içtiğimiz mekanın karşısındaki restoranlardan birine gidiyoruz. Fiyatlar ve porsiyonlar diğer restoranlarla aynı. Esnaf lokantası havasında, rahat bir yer. Ayrıca çalışanlar Türkçe biliyor. Bizde neredeyse her Balkan ülkesinde meşhur olan "Cevapi" sipariş ediyoruz yanında da Makedon birası. Yemek için başka seçeneklerde mevcut veya popüler markalardan da içecek bulunabilir ama ben biraz daha yerel takılmaktan yanayım. Yerel tatları deneyin!!




Yemekten sonra sahil kıyısında akşam yürüyüşü yapmak istedik. Gündüzü olduğu kadar akşamı da ayrı bir huzurlu Ohrid'in.



10 günlük keyifli ama bir o kadar da yorucu bir gezinin son durağı olan Ohrid, güzel bir finaldi. Ertesi sabah erkenden  Üsküp'e doğru yola koyulduk.

Kafamızdaki en büyük soru işareti ise arabayı teslim ettiğimizde Belgrad ve Dubrovnik' te yediğimiz otopark cezalarının karşımıza çıkıp çıkmayacağıydı. Ama korktuğumuz gibi olmadı ve herhangi bir sorunla karşılaşmadık, lafı bile geçmedi. Sizde korkmayın! ;) Otobüs garına gidip Selanik'e dönüş biletlerimizi aldık ve bir turu iyisiyle kötüsüyle bitirmiş olduk.

Bu turun bana kattığı kesinlikle çok şey var. "Ben çok gezen mi yoksa çok okuyan mı?" sorusuna "çok gezen" diyeceğim. Çünkü oraya gitmeden önce bir araştırma yapıyorsunuz. Oraya gidip canlı haliyle hissederek öğreniyorsunuz ve orada da birçok bilgiye ulaşıyorsunuz.

Gezmek, görmek güzel şey dostlar!

Gezmek, görmek güzel şey dostlar!


Sağlıcakla kalın, gönüllü kalın!


0/Yorumlar

Daha yeni Daha eski