Bira, Waffle, Çikolata ve Avrupa'nın Başkenti: Brüksel, Belçika!

Merhabalar!
Uzun zaman olmuş buraya bir gezi yazısı düşmeyeli. En son uzun soluklu gezimi Berlin'e kasım ayında yapmışım, onu fark ettim. Eh, artık tekrar bir yerlere açılmanın zamanı gelmiş o zaman diyebiliriz. :)
Bende öyle dedim ve yaklaşık 1 ay önce Ryanair'in sitesinde dolaşırken Brüksel için git-gel 38 €'ya bilet buldum ve kaçırmak istemedim. Yaklaşık 3 günlük bir geziydi ama çok hoşnut kaldığım, fazlasıyla memnun döndüğüm bir gezi oldu.  Okuduğum diğer yazılardan dolayı beklentim biraz düşüktü aslında. Belki bu yüzden oraya gittiğimde düşük beklentilerimi yukarı çektiği için sevdim ben Belçika'yı. Ayrıca eğer zaman konusunda sıkıntınız yok ise gezinize çevre ülkeleri (Fransa ve Hollanda) ekleyebilirsiniz. Geniş tren ve otobüs ağı ile çevre yerlere ulaşmak gerçekten kolay ve uygun.

http://crazy-frankenstein.com/brussels-wallpapers.html

Tüm hazırlıklarımı yaptım. Gezilecek yerler, yapılacaklar, tatmadan dönülmemesi gereken herşeyin notlarını çıkardım. Hava durumunu da kontrol etmiştim ve gün içerisinde 5-6 gece ise -1 -2 derece olacağını yazıyordu. Selanik'teki bahar havasından sonra tekrar soğuklara gitmek zor olacaktı benim için. Selanik - Brüksel arası uçuş yaklaşık 2saat 45dakika sürdü ama unutmayın aramızda 1 saatlik zaman farkı var. Yani saatlerinizi 1 saat geri alacaksınız. Brüksel'de 2 adet havaalanı var. Biri büyük havayolu firmalarının tercih ettiği merkeze yaklaşık 11km uzaklıkta bulunan Brüksel Havalaanı BRU. Zaventeem adı ile de anılıyor. İçerisinde aynı zamanda tren istasyonu da bulunmakta ve Brüksel merkez istasyonlarına veya diğer yakın şehirlere buradan seferler düzenlenmektedir. Diğer bir havaalanı ise küçük, ucuz havayolu firmalarının tercih ettiği Belçika'nın güneyinde bulunan, Brüksel merkeze yaklaşık 50 km uzaklıktaki Brüksel Charleroi Havalaanı CRU. Buradan merkeze ulaşmanın en basit yolu havaalanı servisleri. Yolculuk 45-60 dakika arasında sürüyor ve bilet 14 € (İnternetten alırsanız). Bu konudaki egemenlik Flibco Shuttles adında bir firmada. Biletinizi kredi kartınızla otobüsten almak mümkün ama internetten daha önce aldığınız takdirde 3-4 Euro daha uygun ödüyorsunuz. Ayrıca bu firmayla sadece Brüksel merkeze değil Belçika'daki diğer şehirlere (Brugge, Gent vs.) hatta Luxembourg ve Fransa'daki yakın şehirlere de ulaşmak mümkün.


Otobüs sizi Brussels Midi (Gare du Midi veya Zuidstation) istasyonunda indiriyor. Ben gitmeden önce kalacak yerim için Couchsurfing'ten beni misafir edecek birini bulmuştum. Onun tarifine göre istasyondan metroyu yakalamam gerekiyordu. Metro bileti, tek yolculuk için 2.10 Euro, günlük bilet 7.50 euro, 10 yolculuk için olan ise 14 Euro. Kredi kartıyla ödeme yapabiliyorsunuz makinelerde. Ev sahibim Bourse bölgesinde yaşıyordu. Gelmeden önce o kadar iyi anlattı ki evi bulmak hiç zor olmadı. Aslında bu benim ilk Couchsurfing deneyimim. Selanik'teki evimizde birçok kişiyi ağırladık, ağırlıyoruz da ama daha önce başkasının evine misafir olmaya gitmemiştim. O yüzden biraz heyecan ve gerginliğim vardı. Eve vardığımda saat 00.30 civarındaydı. Ev sahibimle biraz muhabbet ettik; Bazı ipuçları, bilgiler verdi. Beklediğimden çok daha rahat, güzel bir ortam oldu. Otel ve hostel seçenekleri için ayrıca bkz. Hostelworld & Booking.com


Ertesi gün sabah erken kalkıp evin karşısındaki süpermarketten kahvaltı hazırlayabileceğim birkaç şey aldım. Sabah ve öğlen için sandviçlerimi hazırlayıp çıktım tekrar yola. İlk durağıma geçmeden Brüksel hakkında birkaç bilgi verelim. Brüksel, Belçika'nın başkenti ve yaklaşık 1 milyonluk bir nüfusa sahip. Aynı zamanda Avrupa'nın da başkenti deniyor. Çünkü AB Komisyonu, AB Bakanlar Kurulu ve Avrupa Parlementosu vs. gibi birçok önemli kurum burada bulunuyor. Nüfusun büyük kısmı Fransızca konuşmakta. Düşük bir oranda da olsa Flemenkçe ikinci dil olarak konuşuluyor. Her 2 dilde resmi dil olarak kullanılıp hukuken eşit sayılmakta. Bu arada şehirde hatırı sayılır bir paya sahip zamanında Afyon - Emirdağ'dan gelen büyük bir Türk nüfusu varmış. Kış mevsiminde de güzel olsa da bence gidebilecek en uygun dönem yaz aylarında olacaktır. Kışlar soğuk ve büyük çoğunlukla yağmurlu geçiyor.


Bu kadar bilgiden sonra gezime dönelim. Ne diyordum? İlk durağım Grand Place! Turunuza buradan başlamak mantıklı olacaktır. Bu arada her gün saat 10.00 ile 13.00 'da Free Walking Tour (Ücretsiz Yürüyüş Turları) yapılıyor. Turuncu şemsiyesiyle meydanda bekleyen kişiye kaydınızı yaptırıyorsunuz ve yaklaşık 2.5 saatlik bir tura başlıyorsunuz. Bizim rehberimiz Yass, işinde gayet başarılı bir arkadaştı. Şu ana kadar katıldığım en iyi, en zevkli turlardan biri oldu diyebilirim. Gece gündüz her daim hareketli olan meydan, mimari açıdan zengin yapılarıyla güzel bir turistik nokta. Hava güzel olduğunda ise meydana çiçek pazarı kuruluyormuş. Ayrıca her sene Ağustos ayında Grand Place Flower Carpet ( Büyük Saray Çiçek Halısı) bu meydanda düzenleniyor. Grand Place'ta dolaşırken görebileceğiniz diğer noktalar; Hotel de Ville, Maison du Rui, Victor Hugo'nun ve Karl Marx'ın bir zamanlar yaşadığı evler, güzel bir bira müzesi (5€-bir bira dahil.)



Ama ben biraz Hotel de Ville'den ayrıca bahsetmek istiyorum. apı 13. yy'da gotik mimari kullanılarak yapılmış. En dikkat çekici bölümü ise 96 metre uzunluğundaki kulesi ve binanın asimetrik oluşu. Evet, sol kısmı sağ kısmından daha uzun! Hikayeye göre görevli olan mimar bina bitene kadar bu ayrıntıyı görmemiş. Bina bitip bu hatayı fark edince utancından kendini kuleden bırakmış.



Grand Place'ten sonraki durağımız belkide görüp görebileceğiniz en büyük(!) anıtlardan biri olan Manneken Pis (İşeyen Çocuk Heykeli)! 17. yy'da yaptırılan 61cm boyundaki, bana göre tamamen turist tuzağı olan bu anıtın hikayesiyle ile alakalı birçok efsane dönmekte. Her ne kadar saçma olsa da biz dahil bir çok turisti çektiği kesin! Manneken Pis'in bir de kendine özgü gardırobu bulunmakta. Dünyanın çeşitli yerlerinden gönderilen 800 farklı kıyafeti bulunan anıt, özel günlerde giydirilmekte. Ayrıca bazı kutlamalarda Manneken Pis'ten Belçika birası akıtılıp insanlara dağıtılıyormuş!


NOT: Grand Place'ten Manneken Pis'e doğru giderken geçtiğiniz sokak Wafflecılar Sokağı olarak bilinip Brüksel'deki en uygun waffle'ı (1€) yiyebileceğiniz nokta. He bu arada Belçikalılar waffle'ı üzerine extra bir sos vs. bir şey olmadan sade yemekte. Ben bayıldığımı söyleyemem. Türkiye'de daha mı iyi yapıyorlar ne? :)


Manneken Pis'ten ayrıldıktan sonra La Bourse (Brüksel Borsası)'a Napolyon tarafından 1800'lerde yaptırılan bina şu an tamamen boş durumda. Zaman zaman bazı sergiler ve etkinlikler yapılıyormuş. Buradan söz ettim çünkü La Bourse'un çevresinde bulunan Fritland'ta Brüksel'de yiyebileceğiniz en taze patates kızartmasını yiyebilirsiniz. Her sabah 8 civarında köylerden getirilen taze patateslerle hazırlıyorlar ürünlerini ve gayet başarılılar. 11.00 ile 01.00 arası açıklar. Bu arada French Fries denmesinden biraz rahatsızlarmış, o yüzden sipariş ederken sadece fries ya da Belgian Fries diye sipariş edin! :)



Bir diğer not ise yine La Bourse çevresinde bulunan The Big Game! 14.00 ile 00.00 arası bazı biralar sadece 1€! Bir diğer bar olan Celtica da aynı saatlerde aynı fiyata bira servisi yapmakta.


Buradan Grand Place'ın arka sokağında bulunan Butcher Street (Kasaplar Sokağı)'a geçtik. Zamanında burası et marketinin bulunduğu sokakmış. Şimdi ise bir sürü restoranla dolu. Sokaktan geçerken menüleri ve fiyatları kontrol edip yemeğinizi burada yiyebilirsiniz. Midye, patates kızartması ve bira dahil menüleri 15€ civarında bulabilirmişsiniz(!) Rehberin yalancısıyım, denemedim. :)






Aynı sokakta herkesin Brüksel'e giderken görmeden gelme dediği Delirium da bulunuyor. Delirium, bünyesindeki 3000'den fazla birasıyla Guiness Rekorlar Kitabına girmiş bir mekan. Ucuz olduğunu söyleyemem ama farklı çeşitteki biraları tatmak için ideal bir mekan. Ben en çok vişneli olan Delirium RED'i beğendim.

Grand Place'tan hemen biraz uzaklaşınca mimari olarak çok beğeneceğiniz Galeries Royales St. Hubert 'a geliyoruz. Burası birçok cafe, restoran, butik ve çikolata dükkanlarının bulunduğu bir kapalı çarşı. Brüksel'de alışverişin en pahalı noktalarından biri ayrıca. Çikolata dükkanlarına girip tadımlar yapıp yolunuza devam edebilirsiniz.


Buradan sonraki durağımız Cathedral des Sts. Michel et Gudule ( St. Michael ve St. Gudula Katedrali) oluyor. Gotik mimariyle yapılmış olan katedralin tamamlanması 300 yıl sürmüş. Şuan bile aktif olan katedralde günün belirli saatlerinde Fransızca ve Flemenkçe ayinler yapılıyormuş. Flemenkçe ayin dinlemesi ne güzel olur dimi?!?!?! He bu arada giriş ücretsiz.


Katedralden sonra biraz uzun bir yürüme mesafesinde bulunan Royal Palace (Belçika Kraliyet Sarayı)'a vardık. Görülmesi gereken yapılardan biri burası. Yaz aylarında içerisindeki müzelere girişe izin veriliyor ve ücretsiz. Yalnız şöyle bir durum var ki kraliyet ailesi burada yaşamıyor. Kendileri Brüksel'in dışında bulunan Laeken Sarayında yaşıyorlarmış. Kral burayı çalışma ofisi olarak gelip kullanıyormuş. (Lükse bak bee..)

Parc de Bruxelles 
St. Jacques sur Coudenberg Kilisesi
Bu kadar yürüyüp dolaşmaya ufak bir mola için Royal Palace ile St. Michael ve St. Gudula Katedrali arasında bulunan Parc de Bruxelles (Warendepark) en ideal noktalardan biri. Şehrin tam ortasında bulunan bu devasa park, wafflenızı ve biranızı alıp keyif yapmak için ideal bir nokta olabilir. Ardından buraya yakın bir konumda olan St. Jacques sur Coudenberg Kilisesi'ne geçebilirsiniz.



Çok dışarıda olmasada merkezde sayılmayacak olan bir durak olan Parc du Cinquantenaire (Cinquantenaire Park)'ı gidilip görülmesi gereken yerler arasında! 30.000 hektar alana kurulmuş olan park, 1880 yılında açılmış. İçinde Belçika'nın özgürlüğünün 50. yılı için yapılmış olan zafer takı, Askeri Silah ve Tarihi Müzesi ile Autoworld Müzesini barındırıyor. Müzeler pazartesi günleri kapalı olup Autoworld'e giriş 9€, Askeri Müzeye giriş ise ücretsiz.


Cinquantenaire Park'ından metroya binerek merkezin biraz dışında bulunan Atomium'a geçtik. Atomium, 1958 yılında Dünya Fuarı için inşa edilmiş. Bir demir kristalinin 165 milyar kez büyütülmüş hali olan yapının içerisine girip gezebilirsiniz. Son katı restoran olup, manzarasının gayet güzel olduğu söyleniyor.(?) Diğer kristal bölümlerinde ise sergi, galeri, ufak bir müze olarak kullanılıyor.





Brüksel'deki gezilecek yerler listesi ana hatlarıyla bu şekilde. Daha fazla zamanınız varsa veya zevkinize göre bu noktaları da turunuza ekleyebilirsiniz.

- Place du Grand Sablon: Brüksel'in biraz elit, biraz zengin, antika mağazalarının ve lüks butiklerin bol olduğu bir bölgesi. Geziniz pazar gününe denk geliyorsa bu caddedeki bit pazarını yakalayabilirsiniz. Gidenlerin deyimiyle neredeyse her şeyi bulabilmek mümkünmüş.

- Mini Europe: Bizim İstanbul'daki Miniatürk'e benzer şekilde sadece Avrupa'nın önemli yapılarının 1:25 şeklinde küçültülmüş hallerini bulabileceğiniz bir nokta. 350 civarında yapının içerisinde bulunduğu park Atomium'a çok yakın yakın (dibinde gibi bişey). Giriş 14 €.

- Centre Belge de la Bande Dessinee (Belçika Karikatür Müzesi): Çizgi roman ve karikatür müzesi olan bu müzede birçok karikatür eserine rastlayabilirsiniz. Tenten ve Şirinlerle alakalı olan bölüm en çok ilgi gören yerler arasında. Giriş 10 €, öğrenci ise 6.5 €.


- Musee des Instruments de Musique (Müzik Enstrümanları Müzesi): Yaklaşık 9000 adet enstrümana ev sahipliği yapan müzenin ayrıca terasında Brüksel manzarası eşliğinde bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Giriş 8 €, öğrenci 2 €.


Brüksel genel anlamda benim beklentilerimi karşılayan bir şehir oldu diyebilirim. Bira, çikolata, waffle, patates kızartması derken yeme - içme anlamında da tatmin etti. Size en büyük önerim eğer zamanınız varsa Brüksel'i bir transfer merkezi olarak kullanmanız yönünde. Buradan tren veya otobüsle Paris, Amsterdam gibi diğer popüler şehirlere ya da bizim yaptığımız şekilde Gent ve Brugge gibi Belçika'nın diğer popüler şehirlerine çok uygun fiyatlarla geçebilirsiniz.  Her türlü sorunuz için buradan iletişime geçebilirsiniz.


Sonraki Durak: Gent!
Sağlıcakla kalın, gönüllü kalın!..


0/Yorumlar

Daha yeni Daha eski