Adriyatik'in İncisi, Taht Oyunları'nın Başkenti : Hırvatistan!

Merhaba!

Son yazımda Mostar 'ı elimden geldiği kadar anlatmaya çalıştım. Şimdi ise gerçekten bu turda en çok merak ettiğim ülke olan Hırvatistan'ı ele alacağım. Neden bu kadar merak ettiğim sorusuna cevap veremem heralde. Belki okuduğum yazılardan, belki de Game of Thrones hayranı olduğumdan bir hayranlık var Hırvatistan'a karşı.
Yazı biraz uzun olacak. Çünkü diğer yazılarımdaki gibi şehir şehir ayırmayıp 3 günlük tüm gezimizi yazıyorum. Umarım sıkılmazsınız. :)

Mostar'dan öğleden sonra ayrılıp Dubrovnik'e doğru yol alıyoruz. Yol dağların arasından devam ediyor ve kocaman bir nehir size eşlik ediyor. Yeşil coğrafya yine had safhada! :)

Bosna Hersek - Hırvatistan sınırı çok garip. Önce bir sınır kapısına geliyorsunuz. Bosna polisi, Hırvat polisi derken pasaportlar vs. gösteriliyor. Buraya kadar her şey normal. Yaklaşık 3-4 km ilerledikten sonra bi sınır kapısı daha geliyor. Tekrar Bosna polisi ve Hırvat polisine pasaportlar gösteriliyor. Sonradan öğreniyoruz ki bu bölge için Boşnaklar ve Hırvatlar zamanında gerçekten mücadele vermişler. Şimdi ise bağımsız bir bölge gibi iki tarafında kontrolünde!

Bu arada Hırvatistan'da kalacak hiçbir yer ayarlamadık. Kafamıza esen herhangi bir yerde, herhangi bir sahilde çadır kurup kalmaya karar verdik. Dubrovnik'e doğru giderken yaklaşık 30 km önce bir koy görüp durduk. Niyetimiz sadece denize girmekti ama plajı, denizi ve koyun sakinliğini o kadar çok beğendik ki akşamı orada geçirmeye kadar verdik.



Sahil ve deniz büyük taşlıklardan oluşuyor ama deniz mükemmel derecede temiz, sıcak soğuk arası çok güzel bir ayarda. Şimdiye kadar girdiğim denizler arasında ilk beşe rahat girer diyebilirim kesinlikle.




Sahilin en köşesinde sanki bizde önce birileri kalmışta orayı taşlardan temizlemiş ve çadır kurabileceğimiz bir boşluk bırakmışlar. Yoksa dediğim gibi öyle büyük taşlardan oluşan bir sahile çadır kurmak imkansız.

Çadırımızı kurduk, Mostar'dan ayrılmadan önce fırına uğrayıp ufak bir stok yapmıştık. Onları yiyip içtikten sonra ateş yakmak için gerekli alanı ve malzemeleri ayarladım. Böylesine bir ortamı ateş yakmadan geçiremezdim. :)





Gece ise mükemmeldi. En yakın yerleşim yeri bize 7-8 km uzaklıkta. Sadece yoldan geçen arabaların ışıklarını görüyorsunuz başka hiç ışık yok. Düşünün ki binlerce yıldızı izleyebiliyorsunuz. Biraz muhabbetten sonra günün yorgunluğuyla erken denilebilecek bir saatte yattık. Sabah ise uyanmak yine çok keyifliydi.



Sabah tekrar yüzüp eşyaları, çadırı vs. topladıktan sonra Dubrovnik'e doğru yola koyulduk. Yaklaşık 25-30 dakika gittikten sonra nihayet Dubrovnik'teyiz!
Dubrovnik, Hırvatistan sahillerinin belki de en güzeli, en meşhuru bu yüzden de en turistik noktası. Aslında Hırvatistan sınırındaki gümrük memurunun da dediği gibi "Dubrovnik'te bir şey yok ki. Sadece Kaya!"  Dubrovnik, sahil kenarına kurulmuş bir savunma kalesinden ibaret sadece. Ama şehirde öyle bir bütünlük var ki. Evler, sokaklar, kaldırımlar kısacası her şey bir uyum içerisinde, gözünüze batan hiçbir şey yok: "Kaya uyumu"




Dubrovnik'te gezilecek yer Old Town ile sınırlı diyebilirim. Tamam, şehir merkezinde de turlayabilir bir şeyler yiyip içebilirsiniz ama çok fazla özel bir şey olduğunu söyleyemem. Ama şu manzarayı görmek bile insanı heyecanlandırıyor. Game of Thrones moduna giriyorsunuz. :)

Old Town 'daki mimari yapılar fazlasıyla güzel ama tek şikayetim; Neden mekanların büyük bir çoğunluğu kafe veya restoran olarak işletiliyor? Görüntüyü fazlasıyla bozuyorlar. Kalenin içine girmeden beklentileriniz çok yüksek ama içeri girdikten sonra bu mekanları görmek biraz canımı sıktı. Naçizane şikayetim budur. :)

Bir tavsiye verecek olursam kesinlikle ara sokaklarda kaybolun. Özellikle fotoğraf çekmeyi seven biriyseniz çok güzel kareler bulacaksınız. :)
Onun dışında surlarda dolaşmak üzerine özel turlar var. Biz hem hava çok sıcak ve bizi çok cezbetmediği için hem de ücreti biraz gereksiz pahalı geldiği için katılmadık.















Bence Dubrovnik'i gezmek için 4-5 saat yeterli olacaktır. Gerçi bu şehirden nasıl zevk aldığınıza bağlı. Benimkisi gezip görmekti. :)

He bu arada Dubrovnik'te de aracı koyduğumuz yer için park cezası yedik. Hemde 5 dakika farkla.

Dubrovnik'ten ayrılıp denize girebileceğimiz, beğenirsek ve uygunsa çadır kurabileceğimiz bir sahile gidelim istedik. Çünkü Hırvatistan ağustos ayında fazlasıyla sıcak bir ülke ve yapılabilecek en güzel etkinlik kendimizi Adriyatik'in serin sularına bırakmak!

Nitekim düştük yollara yine. Yolda Liddle Market tabelası görmüştük ve uğramaya karar verdik. Çünkü Selanik'teki en ucuz marketlerden biri Liddle! :) Yiyecek ve içecek bir şeyler aldıktan sonra tekrar yola koyulduk. Karadağ sınırına kadar 4-5 tane büyük denilebilecek köy var. Biz ilk önce Soline'ye uğrayıp denize girdik. Hiç fena bir köy değildi ama burada çadır kurmak için uygun bir alan bulamadık ve sonraki köyü denemek istedik. Bir sonraki köy olan Plat'a rastgele daldık. Küçük denebilecek bir köy burası ama sahil çok canlıydı. Hatta yerel su topu kulüplerinin birinin maçlarına denk geldik ve sahil cidden çok hareketliydi.




Sahilde sadece bir tane motel var ve aynı zamanda fena sayılmayacak bir restoran-barı var. Fiyatlar hiçte fena değil. Günün yorgunluğuyla başka yere geçmek istemedik ve burada kalmaya karar verdik. Çadır kurabileceğimiz "gizli" sayılabilecek bir mekan bulduk ve çadırı kurduk. 3 kişi çadırda diğerleri arabada veya dışarıda yatacaktı. Ben uyku tulumuyla dışarıda yatmak istedim.


Sahilde boş şezlongları görünce benden mutlusu yoktu. Şezlong bile bazen lüks olarak gelebiliyor! :) Gece yine binlerce yıldızın altında, denizin sesiyle ve tatlı bir serinlikte uyumak çok güzeldi.



Sabahı da ayrı güzel!
Sabahı da ayrı güzel!
Sabah uyanıp Karadağ'a gitmek için hazırlıkları yapıp yola çıktık. Yol, sınıra yaklaşana kadar fena değildi ama sınırdan geçebilmek için ağustos ayında ve sıcakta 1 saat, belki daha fazla trafikte beklemek zorunda kaldık. Adım adım ilerleyebiliyorduk. Ummadığımız bir zaman kaybı yaşadık diyebilirim.

Hırvatistan diğer Balkan şehirlerine göre biraz daha pahalı ama bunu daha turistik ve artık Avrupa Birliği'nde olmalarına bağlayabiliriz. Ama şiddetle gidip görmenizi önereceğim bir ülke. Kesinlikle çok daha güzel lokasyonları vardır. Ben elimden geldiğince, notlarımı derleyebildiğim kadarıyla size gezdiğim güzergahı anlattım. Eğer bizim gibi altınızda araba varsa kesinlikle popüler yerlerin dışındaki köyleri ve kasabaları da gezin! Bence Hırvatistan'ı daha da seveceksiniz!


Sağlıcakla kalın, gönüllü kalın!

 

0/Yorumlar

Daha yeni Daha eski