Lizbon

Akdeniz tadında bir okyanus şehri!

Bir haftalık bir Lizbon seyahatinden sonra yazıyorum bu yazıyı. Lizbon denince ilk aklıma gelecek olan ne olur diye düşündüğümde herhalde “sessizlik” olur. Trafikte korna ve uğultunun yokluğu, cafe ve mağazalardan dışarıya sarkan müzik/ses kirliliğinin olmaması size ve şehre kendi halinde bir dinginlik veriyor. 15’ler Avrupasının en yoksulunda trafikteki bu sessizlik, “gelişmekte olan”ların en büyüklerinden! biri olan bizdeki kargaşayla karşılaştırınca farklılığımız ortaya çıkıyor!

İçinden deniz geçen tek şehir İstanbul sanırdım, ama öyle değilmiş:( Lizbon diğer yönleriyle olduğu kadar Tagus Nehri-Boğaziçi benzerliği ile de İstanbul’a benziyor. Ancak Boğaziçi’nin güzelliğini yakalayamaz tabii. Siz Praça de Commercia’da otururken Atlas Okyanusu’na bakmıyorsunuz aslında, baktığınız Tagus nehri. Ve nehre kuzeyden bakıyorsunuz. Belem’e, 25 Nisan Köprüsü’ne doğru gittikçe nehrin ağzına, Okyanus’a yaklaşmış olacaksınız. Birazcık coğrafya bilgisi Lizbon’u kafaya oturtmak için faydalı olur diye düşündüm:)

Hava/sıcaklık


Havadan başlayalım. Kasım 21-27 arası Lizbon’daydık. İlk geldiğimiz gün bizi karşılayan sağanak yağmur sonrası hiç yağmur yağmadı ve sıcaklık 15-20 dereceler arasında dolaştı. Sakın kışlıklarınızı alıp gelmeyin buraya. Evlerde bizim güney illerimizde olduğu gibi kalorifer sistemleri yokmuş.

Nerede kalınır?

Baixa (Baça diye okunur) ve Rossio bölgesi şehrin tarihi ve turistik merkezidir. Kalacağınız otelin bu bölgede olması size rahatlık sağlayacaktır. Bu bölgede gördüğüm otellerden aklımda kalan Hotel Mundial. Biz şehrin biraz yukarısında bir otelde kaldık. Baixa’ya taksi ile 5 dakika mesafede. Shereton, İbis, Ritz, Terra otelleri bu bölgede. Metro ile şehir merkezinden otellere yolculuk 10-15 dakika sürse bile ancak aktarmalı olarak varabilirsiniz. Liberdade Caddesi ve Avenida bölgesi otellerle Baixa arasında kalan yerler. Liberdade Caddesi üzerindeki oteller de tarihi bölgeye yürüme mesafesinde. Bu arada taksi ücretlerinin İstanbul ile aynı olduğunu söylemeliyim. Şehrin merkezi yerlerindeki ulaşımlarımızda 5-6 avrodan yüksek bir ücret hiç ödemedik. Havaalanından şehir merkezi de 10 avro civarında. Bagajların her biri için 1 avro ekstra ödersiniz, taksimetre fiyatına sonradan manuel ilave ediliyor, şaşırmayın).

Nerede ne yenir, ne içilir?

Lizbon’da en çok hoşlanacağınız şeyin yeme içme olduğunu şimdiden söyleyebilirim. Ancak doğru yeri buluncaya kadar bizim gibi epey vakit kaybederseniz, yazık olur; sonra bizim yaptığımız gibi geçmiş günleri telafi etme yoluna gidip mide spazmlarına yol açabilirsiniz:) Öncelikle şunu söylemekte fayda var, Rossio meydanı ve Rua Agusto (trafiğe kapalı tursitik cadde) üzerindeki restoranlardan uzak durun. Şimdi diyeceğim mekan A Licorista E O Bacalhoeiro, yüzünüz denize dönükken turist caddesi Rua Agusto’nun sağdan bir sokak paralelinde, Rua dos Sapateiros sokağının hemen başında. Yemekler çok güzel, garsonları inanılmaz sıcak ve kitlesi sadece turist kitlesi değil, Lisbon’un yerli halkı. Fiyat-lezzet olayında daha iyisini bulamadık Lisbon’da. Kendinize A Licorista E O Bacalhoeiro’nin fiyatlarını ve lezzetini endeks yapabilirsiniz. Tüm deniz ürünlerini yiyin. Ahtapot salatası mutlaka ama mutlaka isteyin. Günlük taze balık (Fresh fish) ne varsa deneyin. Codfish (morina balığı) Türkiye’de kolaylıkla bulamayacağınızdan burada yemekte fayda var. Portekizlilerin milli balığıymış. Karadeniz’de hamsi neyse orda da codfish o. Binbir çeşidini yapıyorlar; kurutulmuş tuzlu olanı bacalhau diye adlandırılıyor. Bairo Alto 28’de (uzak durmanız gereken bir restoran)Lizbon yerli halkına özgü bir türünü (bacalhau Braz- Braz yemeği icat edenin soyadıymış!) denedim, tamamlayamadım. İnce kızarmış patates, soğan, çırpılmış yumurta vs ve codfish karışımından oluşan bir yemek. İçinde codfish ara ki bulasın. Onun için A Licorista E O Bacalhoeiro’de grilled codfish’i denedim. Daha iyiydi, ancak sarımsak yoğun geliyor, kokusu ağır geldi. (Aşağıdaki okur yorumlarından sonra dip not düşmek şart oldu, gezginleri yanlış yönlendirmeyeyim: İstanbul'un Boğaz kenarındaki balık restoranlarını balıkta kimse geçemez, bunlarla karşılaştırmayın, farklı dünyalar bunlar!)

Tek başına ayrı bir paragrafı hakeden A Licorista E O Bacalhoeiro’ye gidin, gidin ve tekrar gidin:) Bu arada restoran 10:00-15:00 ve 19:00-22.00 saatleri arasında açık.

“Bairo Alto 28” demişken bu Bairo Alto’da bir tapas restorantı. Aman uzak durun.

Alfama’da Rest Sol Nascente açık havada turistik bir mekan, ağaç altında güzel bir mekan, gözünüze çarpacaktır, çay kahve için oturulabilir ama yemeğinizi orada yemeyin; 20-30 mt ilerisinde solda kapalı bir mekan var: Casa Madeira. Deniz ürünlerini deneyiniz. Masanıza konan peynir, küçük balık konserveleri ve diğer şeylerin bizim adana kebapçılarının ikramlarından olduğunu düşünmeyin, hepsinin bir fiyatı vardır, bunlara kuver (couvert) diyorlar ve size sormadan ve ücretli olduğunu söylemeden önünüze ikram olarak koyuyorlar. Bu mekan da bunu yapacaktır. Onun haricinde yemek fiyatlarında bir problem yok. (Sardinhas Assadas endeksi 5,80 Euro) Deniz ürünlerinin tadını çıkartın.
Casa Madeira'nın menüsü aşağıda
Grilled sardalya en sık tüketilen deniz ürünü. Lizbon’a gitmişken en az bir öğününüzde yemezseniz Lizbon halkı gücenebilir.

Cafe Nicola Rossio meydanında bir cafe. Orda oturup meydandan geçenleri seyredebilirsiniz.

Pastane yoğunluklu bir şehir ve daha çok tatlı pasta yoğun. Nata geleneksel tatlı pastaları. Milföy hamuru içerisine muhallebi konularak hazırlanan bir pasta. Orjinali Belem’de Pastais de Belem pastanesinde yenir ama şehirdeki pastanelerde satılanlar da tıpatıp aynısı. Pastais Belem’de kapıya varan bir sıra olur. Siz sıraya aldanmayın, içeri girip masalardan birine oturun. Sıradakiler al-götür müşterisidir.

Alfama’daki küçük bar/restoranlar da keyifli molalar için denenebilir.

Tavuk tüketimi çok yaygın. Bu konuda deniz ürünlerinden gitmeye vaktimin olmadığı Rei Dos Frangos restorantı çok meşhur. Bunun için tripadvisor’a bakılabilir.

Ginjina yerel likörlerinin adı. Rossio meydanının köşelerinde bulabilirsiniz bu likör dükkanlarını. Eve dönerken güzel bir hediyelik olabilir.Kokteyllerden caprinha ve sangria en yaygın olanı. Bolca kokteyl içecekseniz bunu Bairo Alto gecelerine bırakın. Bairo Alto kokteyl fiyatları ve lezzeti sizi turist mekanlarından uzaklaştıracaktır.

Tabii ki Porto şarapları. Restorantlarda içeceğiniz ev şaraplarının da çok güzel olduğunu söylemeliyim. Bu arada şarap dükkanlarından şarap alırken fişinizi alınız ve aldığınız ürünleri kontrol ediniz. Size verilen şarap yerine farklı bir şaraptan fiyatlandırma yapabilirler. Kazıklanmayın.

Ulaşım

Ulaşım için en akıllı yol Metro istasyonlarından alacağınız günlük seyahat kartı (4,60 euro) olacaktır. Bununla 24 saat boyunca metro, otobüs ve tramlerden yararlanabilirsiniz. İlk başta bir kereye mahsus kart için 50 cent verirsiniz, sonrasında kartınıza yükleme yaparsınız. Makinelerde 20 euro üzeri para kullanamazsınız.

Taksilerin ucuz olduğunu söylemiştim, 4-5 euroya istediğiniz yere gidebilirsiniz.
Yellow Bus turistik tramleri. Buna binmenize hiç gerek yok. Günlük seyahat kartınızla Tram 28’e bindiğinizde aynı misyonu görür. Eski şehir ile yeni şehir arasında tam bir tur yapmış olursunuz. Kaleye de tram 28 veya tram 12 ile çıkabilirsiniz. Ayrıca 735 nolu otobüs de kaleye çıkar.

Ve gezi turumuz!

Şayet bizim gibi finans merkezi, oteller bölgesinde konaklıyorsanız (Marques Pombal/Avenida bölgesinde) Liberdade Avenue’den aşağıya doğru yürüyünüz, bu cadde sizi Rossio meydanı ve Baixa’ya çıkaracaktır. Lüks mağazaların mevcut olduğu çok geniş bir caddedir bu. Rossio meydanı şehrin kalbidir. Her nereye gidecekseniz buradan geçeceksinizdir. Rossio tren garı da burada olduğu için Sintra ve Cascais’e de buradan gideceksiniz.

Baixa

Rossio ya da 4. Pedro (Praça Dom Pedro IV) meydanı size Baixa kapısını açacaktır. Buradan Rua Agusto sokağı ile deniz kıyısına Praça de Commercia (Ticaret Meydanı)’ya bağlayacaktır. Bu cadde trafiğe kapalı turistik bir caddedir. Paralel caddeleri de sizi aynı yere götürür. Lizbon merkezde cadde ve sokaklar birbirini dikine kestiği için kolay kolay kaybolmazsınız. Rua Agusto’dan deniz kıyısına doğru giderken Santa Justa asansörünü göreceksiniz. Yapılış amacı bizdeki gibi bir Atakule mantığı, şehirde yüksek bir yer olsun mantığı değildir. Daha çok Karaköy Taksim funiküleri mantığıyla yapılmıştır. Şehrin alçaktaki merkezi Baixa’yı şehrin yüksek kesimi Bairo Alto’ya bağlamayı amaçlamıştır. Bu asansörden güzel bir Baixa manzarası ve denizi görürsünüz. Asansörden Bairo Alto tarafına baktığınızda bitişikte göreceğiniz yapı şehrin en eski kiliselerinden 1329’da yapılmış Carmo Convent’tir. Bairo Alto’ya geçtiğinizde sizi küçük bir meydan karşılar, bu meydan bir kahve molası için güzel olabilir. Meydanın sağ köşesinden aşağıya indiğinizde Rossio tren garının oraya çıkarsınız, ki bu tura başladığınız yere geri döndünüz anlamına gelir. Merdivenleri inince küçük bir ginja dükkanı göreceksiniz, burada iki tek atabilirsiniz:)

Asansör’e sapmadınız veya asansorden Bairo Alto’ya çıkmak yerine Rua Agusto’ya geri döndünüz. Denize (Tagus nehri) doğru (Praça do Comércio- Ticaret Meydanı) yolunuza devam ediniz. Meydana çıkış kapısı 1755 depremi anısına yapılmış, kapının sağ tarafındaki heykellerden biri Marquis of Pombal’e, sol taraftaki heykellerden biri Vasco da Gama’ya ait. Pombal, Portekiz’in Atatürk’ü. 1755 depreminden sonra ülkeyi tekrar ayağa kaldırmış, laik rejimin temellerini atmış bir aydınlanmacı. Vasco da Gama’yı anlatmaya gerek yok!. Meydandaki cafede oturabilirsiniz. 1755’de büyük bir deprem olmuş, halk bu meydanda toplanmış, bu kez de tsunami büyük bir felakete yol açmış. Meydanı çevreleyen binalar hükümet binaları. Yüzünüz denize dönükken sağdan Belem’e, soldan Alfama’ya gidersiniz. Turistik tram (yellow bus) buradan hareket eder. Dediğim gibi hiç gerek yok. Belem için tram 15’e bineceksiniz. Alfama için meydandan Tram 12’ye, veya yüzünüz denize dönükken meydanın sol köşesinden tram 28’e bineceksiniz. Alfama’ya yürüyerek de çıkabilirsiniz.

Alfama

Alfama muhtemelen Lizbon’da en çok ısınacağınız bölgedir. Küçük dar sokakları, yine küçük dar apartmanları ile sanki cüceler diyarındaymışsınız hissi yaşatacaktır. Ara sokaklara girip kaybolun, herhangi bir rota takip etmenize gerek yok. Evleri görünce bu evlerde yaşamak pek de kolay olmasa gerek diye düşüneceksinizdir. Minyatür kapılar, minyatür sokaklar. Her şey küçültülmüş gibi. Tabii bu evler sokaklar yapılırken bugünkü yaşamın vazgeçilmez parçalarının tahayyül bile edilmediği yıllardan bahsediyoruz. Evlerin küçük olması, balkonların bulunmaması herkesin çamaşırlarını evlerin dışına gerilmiş askılara asmasına yol açıyor. Evet, Alfama dendiğinde aklınıza gelecek olan çamaşırların dışarı asıldığı minyatür bir dünyadır.
Alfama bölgesindeki küçük cafeler/restoranlar kısa molalarınız için biçilmiş kaftan.
Alfama bölgesinin üstünde şehrin kalesini (Castle of Saint George) göreceksiniz. Lizbon’un şansı kenti tepeden gören bir kalesinin olması denir. Kaleden şehir manzarası harika. Gün batımında kaledeki cafe çok güzel mola yeri olabilir.Kaleye çıkarken sağda gördüğünüz kilise Lizbon Katedrali (Santa Maria Katedrali)’dir.
Kale yolundasınız ama kaleye sapmadınız, tram yolunu takip ediyorsunuz, o zaman yolunuza Graça’ya doğru devam ediyorsunuz demektir. Karşınıza Santa Engracia Church çıkacaktır. Bunun hemen yanında bir bit pazarı kuruluyor, gezip görmek, bir şeyler satın almak ilginç olabilir.

Kaleden devam ettiğinizde Graca’ya vardığınızda ağaçlar altında başka bir cafe ile karşılaşacaksınız, tam da Graça Church’ün önünde. Bu cafeyi de dinlenmek için es geçmeyiniz. Yine güzel bir şehir manzarası; bu kez kadrajınıza kale de girmiş olacak.

Baira Alto

Şehrin eğlence merkezi, Galata’sı Pera’sıdır. Sanatçıların, yazar çizerlerin ve alternatiflerin mekanıdır. Rossio tren garının arka tarafları Bairo Alto diye geçer. Gündüzleri her taraf kapalıdır. Eğlence Cuma, Cumartesi gecelerinde yoğunlaşmıştır. Bir Cumartesi gecesinde bölgeyi keşfetme şansımız oldu, iğne atsan yere düşmez bir kalabalık yoktu; sebebinin ekonomik kriz olduğu söylendi. Tabii bi de kasım aynın sonundayız. Yazlık turist de pek yoktu ortalıkta. 2-3 m2’lik canlı müzik yapılan bir barda latin müziği ile keyiflendik. Kokteyl fiyatları epey bi keyfe gark etmenize yardımcı olacaktır.

Cafe Luso iyi fado dinleyeceğiniz mekanlardan biridir ve Bairo Alto’dadır.
Bairo Alto nerede diye kafanız karışmışsa Baixa&Chiado metro istasyonuna varın. Metro’dan çıkışta sizi bir meydan karşılar. Bu meydanın yukarı kısımları Bairo Alto’dur. Gece gittiğinizde kalabalık sizi zaten doğru yere sürükleyecektir.
Chiado’da Liberdade Caddesi’nde olduğu gibi lüks alışveriş mağazaları göreceksinizdir. Lizbon fiyatlarının İstanbul fiyatları ile birebir aynı olduğunu söyleyebilirim. Uğraşmanıza değmez.

Belem

Şehir merkezinden Atlas Okyanusu yönünde 6-7 km dışarda olan bir muhit. Torre de Belem ya da Belem Tower, Pastais de Belem, Kaşifler Anıtı (Monuments to the Discoveries), (Jeronimos Monastery) Manastır bu bölgededir.
Önelikle coğrafi olarak aklınız karışmasın. Belem’e giderken batıya doğru gidiyorsunuzdur ve Tagus nehrinin kuzeyindesinizdir. Nehrin karşı tarafı güney tarafıdır.

Praca de Figueira’dan kalkan ve Praca de Commercio’dan geçen Tram 15’e binip 25-30 dakikada son durak Torre de Belem’e varın. Belem Tower diye de geçer.Torre de Belem’e vardınız. Tek/bir başına olan bir burçtur burası. İçinden kuleye çıkabilirsiniz. Nehrin ağzında yapılmış, Lizbon’un savunmasına dönük bir kuledir bu. İçinde toplar vardır. Lizbon’un Çanakkale Boğazı girişi olarak düşünün burayı. 30 metre yüksekliğindedir. Bir şehir efsanesi vardır; güya Tower Tagus nehrinin ortasında yapılmıştır, ama 1755 depreminden sonra nehir rotasını değiştirmiştir ve Tower nehrin kenarında kalmıştır. Tarihçiler bunun doğru olmadığını, Tower’ın küçük bir adacık üzerine inşa edildiğini söyler.

Belem Tower’dan sonra Lizbon’a doğru yürüyüşe geçtiğiniz zaman Kaşifler Anıtı çıkacak karşınıza. Bu anıt ünlü Portekizli denizcilere ithaf edilmiş. Heykelin yeri de özellikle seçilmiş. Çünkü Portekizli denizcilerin dünyayı keşfe çıktıkları yeri temsil ediyor burası, tam da Tagus Nehri’nin Atlas Okyanusuna döküldüğü yer. 15. ve 16 yy denizcilerinin figürleri yer alır heykelde. En bildiklerimiz Vasco de Gama ve Macellan’dır. Heykele hem doğu hem de batıdan bakın, iki yüzünde de figürler bulunmaktadır.

Yürüyüşünüze devam ediyorsunuz ve sıra Manastıra geldi. Manastırı girip ziyaret de edebilirsiniz veya sadece Katedrale girebilirsiniz. Manastırın medrese olduğunu düşünün. İçerde güzel bir avlu var ve avluyu çevreleyen 2 kat balkonlu bir yapı. Odalara giremiyorsunuz. Günah çıkarma odası var, işlenmiş çok günahınız varsa bi uğrayabilirsiniz. Karşınızda papaz beklemeyin yalnız. Manastır ziyareti için amam aman demiyorum size yani. Katedrale girin mutlaka ama. Girişte solda Vasco da Gama’nın mozolesi var. Sağ taraftaki mozolenin kime ait olduğunu hatırlamıyorum.
Bu arada Tagus nehri üzerindeki kiremit kırmızısı rengindeki köprünün adı 25th April Bridge’tir. San Fransisco’daki Golden Gate Bridge’ı yapan firma tarafından 1966’da yapılmış, 1999’da da trenlerin geçişi için tren platformu ilave edilmiş. Golden Gate’e çok benzeteceksiniz. Golden Gate’ın üzerindeki orijinal rengi muhafazası için yılda iki kez boyandığını burada ek bilgi olarak vereyim. Köprü 1974’e kadar faşist diktatör Salazar Köprüsü olarak adlandırılmış. Salazar’ın devrilmesi şerefine o günün tarihi olan 25 Nisan adı verilmiş.

Ve Belem’de son olarak varacağınız yer Pastais de Belem. Nata’sı ile meşhur pastane. Kahve ile birlikte iyi gidiyor. Eminim ki tatiliniz boyunca bolca yiyeceksiniz ve bıraz da sıkılacaksınız. Alternatifi için tadacağınız şey queijadas de Sintra olacaktır, ama bunu her yerde bulamazsınız. Sintra’ya özgü bir tatlı. Natalılığından sıkılmışsanız birebir. Mozarella, badem, tarçın ve anlamadığım başka şeyler içeriyor. Rossio Tren Garının ordaki ginjacıda bulabilirsiniz.

Genel Grev

24 Kasım’da genel grev vardı, tam da tatilimizin ortasına gelmişti. O gün otelden erkenden ayrılıp Rossio tren garına vardık. Sintra’ya gidecektik. Ancak ne görelim. Tüm metro ve tren istasyonları kapalı. Genel grev gününe rastgelmişiz. 1975’ten bu yana en büyük 3. İşçi eylemiymiş. Hayat tamamen durmuştu. Ne otobüsler ne de tramler çalışıyordu. Hatta turizm information (Rua Agusto’nun sonuna doğru bir yerdedir) bile kapalıydı. Sendikalar, öğrenciler bir gösteri düzenlediler. Liberdade’den Rossio’ya doğru yürüyüşe geçtiler. Biz de yürüyüşe katıldık, kendilerine desteğimizi verdik. Etrafta bir terör havası ve binlerce polis yoktu. Medeni şekilde yüründü, sloganlarını attılar, konuşmalarını yaptılar ve gösteri sona erdi. Ekonomik krizin Portekiz hayatını nasıl etkildeğini sokakta gördük, özellikle hafta içi caddeler sokaklar mağazalar çok tenha. Konuştuğumuz kişiler bunun ekonomik krizden kaynaklandığını söylüyor.

O günkü Sintra planını ertesi güne devrettik, ama bu da bizim Porto planından vazgeçmemize yol açtı. Lizbon Port trenle 2 saat 40 dakikadır. Biletinizi internetten önceden almanız avantajınızadır. Lizbon’dan ayrılış yerine Lisbon değil, Santa Apolonia yazacaksınız. Çünkü treniniz oradan kalkıyor. AP (alfa) daha hızlı daha pahalı hızlı trenmiş, IC daha yavaşmış. First class ile second class arasında da önemli bir fark yokmuş. (Otel resepsiyonundan aldığım bilgileri satıyorum size.)

Sintra

Sintraya nasıl gidilir..

Sintra, Lizbon’da 2-3 gün geçirdikten sonra yapılacaklar listesine dahil edilebilecek bir yer. Hele bi önce Lizbon’un tadını çıkartın. Tadı çıktı mı, işte şimdi Sintra, Cascai turları düşünülebilir.

Sintra’ya Rossio tren istasyonundan gideceksiniz. Gidiş dönüş bilet fiyatı 4,5 euro civarında . Yolculuğunuz 40 dakika sürüyor. Futbolseverlere: Yol üzerinde Benfica semtinden geçiyorsunuz.

Sintra’yı meşhur yapan şey Pena National Palace’tır. Bir dağın tepesinde Sintra’ya hakim bir konumdadır. Rivayet odur ki açık bir havada Lizbon’dan dahi görülebilirmiş. Bugünkü masalımsı şato 1400’lerde yapıldığında küçük bir manastır olarak yapılmış, ki en fazla 18 rahibin keyfini süreceği şekilde tasarlanmış. 1800’lere kadar böyle gelmiş. 1800’lerde zevk sahibi bir kraliyet mensubu bu manastırı alıp dayamış döşemiş bugünkü halini vermiş. Portekiz’in 7 harikasından biri olarak geçiyor. Bana göre biraz abartılmış/pazarlaması iyi yapılan bir değer. Aman bir masalımsılığı yok. Ama iç dekoru, eşyaları tabii ki güzel. Ne de olsa kraliyet şatosu. Manzarasının inanılmaz güzel olduğunu ilave etmeliyim.
Sakın Pena’ya yürümeye kalkmayın, çok uzak; 435 nolu otobüs sizi tepeye götürecektir.
Sintranın küçük bir çarşısı var, çarşıda en fazla talep gören şey tabii ki pastanelerdeki queijadas de Sintra’dır. Sintra’ya özgü bir pasta.

Sintra’da nerede ne yenir bilmiyorum, ama iyice turistik, 2 kat öder yarı kalite hizmet alırsınız. Çarşı yolunda göreceğiniz Bristol’den uzak durun.

Fado nerede dinlenir?

Portekiz'in türküsüdür. Denize açılan ve bir daha dönmeyen denizcilere yakılan ağıttır, acılıdır, hüzünlüdür, aşk kokmaktadır. Erkekten dinlemektense kadından dinlemek yeğdir. Zaten kadının erkeğine yaktığı ağıttır. Kelime anlamının da ingilizcedeki fade’in anımsattığı üzere “kader, alın yazısı” olduğu söylenmektedir.
Fado nerede dinlenir diyecek olursanız 2 mekan adı aklımızda kaldı. Biri bizim de gidip eğlendiğimiz Alfama’daki Club de Fado, diğeri ise gitmediğimiz ama bize önerilen mekanlardan biri olan Fado Luso. Bir fado gecesine gitmeden Lizbon’dan ayrılmak Lizbon gezinizi eksik bırakacaktır; fado Lizbon’un ruhunu hissetmenize yardımcı olacaktır.

Fado'nun kraliçesi Amália Rodrigues'dir. Ki çok eskilerde Aspendos'ta konser de vermiştir.

Turla gitmek isteyenler için garantitatil'in Lizbon Porto turunu öneririm.

0/Yorumlar

Daha yeni Daha eski